"Bir Çift Sözüm Var"da Ara

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Beyaz Türkler dönercide dönerler

Eski bir dostum yakınlarda yaşadığı bir olayı anlattı.
Öykü Ankara'nın yeni muteber semti Çukurambar'da geçiyor. Bilmeyenler için; bu semt, yeni sitelerin yapıldığı, lüks ve şık lokanta, kafe, vb'nin yoğun olarak bulunduğu bir yer. Dostum buradaki bir dönerciye eşi ile yemeğe gider. Tesadüf bu ya, kabinenin gençten bir üyesi de ailesi ile buraya gelir. Son derecede şımarık bir de çocukları vardır. Çocuğun verdiği rahatsızlık yetmez gibi, herkesin döner yemeye geldiği mekanın tam ortasına yerleşen bakanın masasında gayet abartılı, alevli - gürültülü bir kebap pişirilir. Bütün müşteriler rahatsız olmuştur. Bakanı fark edenler birer birer garsonları çağırarak servislerinin yerlerini değiştirir. Sonunda mekandaki herkes ortada bulunan mühim (!) masaya sırtını dönmüştür.
Bu sessiz ve gayet ağır protestoyu sayın bakan anlamış mı, bir tepki vermiş mi, orasını dostum anlatmadı. Ah şu beyaz Türkler

23 Mayıs 2013 Perşembe

Esinti

Esti işte... Tıp uzmanı falan değilim. Ama, okuduğum,  duyduğum, kulağımın bir kenarında kalan bir bilgi kırıntısı takıldı kafama, dönüyor ha dönüyor.
Kanserli hücreyi düşünüyorum. Bilir misiniz neden zorlu bir hastalıktır kanser? Çünkü mikrop, virüs vb. bir nedene dayanmaz. Ama genetik miras, ama yaşamda karşılaşılan etkenler gibi değişik sebeplerle bedenin kendi hücresinin başkalaşması sonucu kendi kendine saldırmasıdır. Yani programı değişen hücreler kendi bedenlerini öldürmektedir. Bir doğa harikası olan bağışıklık sistemi, dışarıdan gelen saldırılarla savaşmak üzere düzenlenmiştir. Dost kuvvetlere, yani bedenin kendi ögelerine zarar vermez. Kanserli hücre de bizatihi bedenin kendi malıdır. Ve bağışıklık sistemi buna saldırmayı reddeder. Sonuç; beden zaten kendi kendine mücadele etmez, dışarıdan erken  fark edilip sıkı bir müdahale de yapılmazsa iyileşme neredeyse olanaksızdır. Peki ne yapmak gerekir? Gözünü açık tutmak,  durum değerlendirmesini asla ihmal etmemek, çok gerekiyorsa ve çözüm olacaksa bir an önce kanserli dokuyu bedenden çıkarıp atmak...
Nereden mi geldi aklıma?  Hiiiç... Öylesine düşündüm işte...

21 Mart 2013 Perşembe

Anadolu'yu ışıtanlardan Nasrettin Hoca

Öteden beri tiyatroyu bir düş görmeye benzetirim. Çocuk oyunları, bu düşlerin içinde en mutlu çocuğun, en renkli düşleri gibidir. Bu seferki düşümüzde Anadolu'yu gökkuşağının tüm renkleriyle ışıtanlardan Nasrettin Hoca'yla buluştuk.